Söz ve Müzik
HADİ ASİTANELİOĞLU
Sevgili Müzikseverler,
Bu videoyu yayımladıktan sonra yurt içinden ve dışından birçok övgüler alırken bazı sorularla da karşılaştım. Videomun müziğinin ve aranjmanının da tarafımdan yapıldığını ilk karede belirtmiş olmama rağmen ‘şarkıyı kim söylüyor?’, ‘beste kimin?’, ‘nerede seslendirildi?’ gibi sorular geliyordu. Bazıları başkasına ait bir müzik kaydının üzerine benim yalnızca resimleri koyduğumu düşünüyordu. Bu nedenle sonradan istemeyerek videonun başına ve sonuna birer kare daha ilâve ettim.
1960’lı yılların sonlarından itibaren iş amacıyla arada yurt dışına çıkmaya, her sene birkaç defa Paris’e gitmeye başlamıştım. İş yaptığım Fransız firmalarının yetkilileri ve konumla ilgili ihracat müdürleri bana Fransız kibarlığını gösteriyorlar ve beni çok güzel ağırlıyorlardı. Bazı akşamlar Fransızların ‘diner spectacle’ (okunuşu: dine spektaklı)’ dedikleri yemekli ve sahneli lokallere götürdükleri oluyordu. Fransızlar Paris’i ‘Pari’ şeklinde telaffuz ederler. Gittiğim bu lokallerde grupların ‘Pari Pari ‘ diye hızlı ve canlı bir müzikle programa başladıklarını izliyordum. İstanbul’daki benzer yerlerde, (örneğin bizim de misafirlerimizi götürdüğümüz Kervansaray gibi yerlerde) böyle İstanbul sevgisini özetleyen sözlü ve canlı bir müzikle giriş yapılmadığını düşünüyordum. Zaten İstanbul için yapılan diğer müzikler de ritmi hep çok yavaş olan şarkılardı. Hatta, belki bir aşk kırıklığını, ‘İstanbul’u artık hiç sevmiyorum’ şeklinde terennüm eden bir şarkı bile vardı.
O yıllarda, yani 1970’lerde ben de aklımca hızlı tempolu bir İstanbul müziği yaptığımı zannediyordum. Hatta tarzım olmadığı halde müzik biraz da oryantal bir havayla doğmuştu.
Galiba on beş yılı aşkın bir süre öncesinde 1952’de bestelediğim ‘İlkbahar Hayalleri’ isimli tangomu dostlarıma önce kasetten, sonra CD’den dinletiyor, onlara kaset ve CD veriyordum. İki yıl önce bu parçamın video tarzında da bir çalışmasını yapmış, 2009 Şubat ayında da internete yüklemiştim. Parçanın tahminin üzerinde ilgi görmesi yeni şeyler yapmanın karşılıksız kalmayacağı düşüncesiyle beni heveslendirdi ve böylece işte bu, kafamdaki ismiyle, ‘Güzel İstanbul ‘ videomu yapmaya karar verdim.
Müzik doğduğu zaman notalarını ve sözlerini yazmış, bazı kayıtlar da yapmıştım. Bu defa işe başlayınca proje uzamaya başladı. Yalnız müzikte 16’lık, yani küçük notalar, onların bazen evvelinde, bazen sonrasında 8’lik notalar vardı. Müzik bu şekliyle daha dinamikti. İş uzayınca konuya göre şarkının kelimelerini ve hecelerini yazarken zorluklar çıkmaya başladı, öğrenilmesi ve söylenmesi zor oluyordu. Ayrıca güzel de olmuyordu. Bu yüzden, yer yer trioleler yaparak şarkıdaki 16’lık notaları kaldırdım ve zaten basit olan müziği biraz daha basitleştirdim. (Tabii şarkı sözlerinin konulduğu notaların dışında 16’lık notalar var).
Kısa bir videoyla İstanbul’u anlatmak tabii ki mümkün değil. Bir anlık görüntüler kullanmama rağmen pek çok şey eksik kaldı. Oysa bir anda geçen her bir görüntü, aslıda ancak kitaplarla, belgesellerle anlatılabilecek niteliktedir. Bu yönüyle slaytların hızlı geçmesi de hoşgörüyle karşılanmalıdır. Müziği yavaşlatıp bozamazdım. Ancak her iki slayt yerine bir slayt koyarak yani slayt toplamını yarıya indirerek daha yavaş geçit sağlanabilirdi. Onu da içime sindiremezdim.
Ben İstanbul sevgimi resim ve müzikle anlatmaya çalıştım. Ama bu herkes için aynı zamanda bir hatırlatma ve yönlendirme oldu. Gençler arasında yaptığım ilk gösterimden sonra, bazılarının arkadaşlarıyla beraber soluğu Galata Köprüsü üzerinde aldığını öğrendim. İstanbul’u ziyaret etmeye hazırlananlar da bu videoyu izleme fırsatı bululurlarsa şehir ve görülmesi gereken yerler hakkında az çok bir ön bilgi sahibi olabilecekler. Yurtdışında videomu seyreden bazı dostlarımızın İstanbul’a gelmeye karar verdiklerini de burada kaydedeyim.
Ne yazık ki İstanbul’da yaşayan insanlarımızın çoğunluğu tarihi eserlerle ilgilenmiyor. Topkapı Sarayını, Süleymaniye Camii’ni bilmeyen çok insanla karşılaştım. Topkapı Sarayı dediğiniz zaman Edirnekapı, Topkapı semtlerinde bir yerden bahsedildiğini sanan üniversite mezunlarımız var. Ben köprüler üzerinden geçerken illâ Süleymaniye Camii’ne bakarım. Bir gün taksiyle Galata Köprüsü’nde geçerken, arabadaki genç hanıma ‘sağdaki tepeye bak ne görüyorsun’ diye sormuştum. Cevabı ‘hiç bir şey’ idi. Kaç kere iyi bak dediysem de cevabı değişmişti. Koskoca Süleymaniye’yi göremiyordu. Yurt dışında, örneğin en çok bulunduğum Paris’te şoförler tarihi eserleri tanırlar, sorduğunuzda cevaplandırırlar. Bilmediği cevabı hemen elinin altındaki rehber bir kitapçıktan arar. İstanbul’daki aynı meslek sahiplerine Hayrettin Paşa’nın türbesini gösterip ve bu nedir diye sorulduğunda doğru bir cevap alabilme oranı ne olacaktır, merak eden denesin. Bu gibi kişilerden bu videoyu seyredenler olursa, onların şehre bakış açılarında belki bir gelişme olur diye düşünüyorum..
Microsoft Office programlarından Power Point ile pps, ppt, ppsx, pptx ; Movie Maker ile wmv sunumları yapmak çok kolay. Beş altı yaşlarında çocuklar da yapıyor. Genelde sunum yapanlar fona hazır ve bilinen bir müzik koyuyor, sonra programdan koyacakları resimleri (çoğu zaman toplama) eşit aralıklarla yerleştirmesini istiyorlar. Böyle bir sunum yapmak için bazen yarım saatlik bir süre fazla bile gelebilir. Ben videolarımda kendimin bestelediği, orkestrasyonunu ve seslendirmesini kendimin yaptığı bir müziği koyuyorum. Bu müzik videonun omurgasıdır. Kendime ait görüntüleri kullanmaya çalışıyorum. Eğer görüntü kendime ait değilse kaynağını yazıyorum. Ancak kaynağını bulamadığım takdirde onu belirtememiş oluyorum. Bir müzik parçası cümlelerden oluşuyor. Müzik cümlelerinin virgülleri de var. Ben videolarımda görüntüleri fonda bulunan kendi müziğimin ritmindeki, cümlesindeki veya virgülündeki değişimlere göre yerleştirmeye çalışıyorum. Bütün bunlar müzik bilgisinde, bilgisayar ve müzik programlarının kullanımında önemli denilebilecek bir birikim, sonra emek, sabırlı ve azimli bir çalışma gerektiriyor.
Uzun yıllar önce başlanmış bir dosyası olduğu halde, birkaç aydan beri her işi bırakarak bu videoyu hazırlanmam ‘2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti’ etkinliklerine denk geldi. Ama ben bu deyimi Avrupa’nın bir lûtfu olarak görmüyor, İstanbul’un geçici bir süre için değil, zaten ve daima bir Kültür Başkenti olduğuna inanıyorum. İstanbul yalnız 2010 yılının değil, asırlardan beri Kültür Başkenti idi, ve gelecek yıllarda da bu niteliğini sürdürecektir.
Elbette güzelliklerini sunmaya çalıştığım İstanbul hakkında, daha doğrusu İstanbul’da yapılanlar hakkında hiçbir olumsuz eleştirim olmadığı düşünülemez. Burada İstanbul’un güzelliklerini ve değerlerini ve de onların ancak bir kısmını yansıtmaya çalıştım. Daha nicelerini videoma dahil edemediğim için üzülüyorum. Gösteremediklerim, gösterebildiklerimden çok daha fazladır.
Videomu izlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle...